Biyografilerle, biyografiler, LinkinPark, Metallica, Slipknot, Hayko Cepkin, ünlü biyografileri, rock biyografileri
  Şebnem Ferah
 


Şebnem 12 Nisan 1972'de Yalova'da doğdu. Evin en küçük çocuğuydu ve ona hep ya tiyatrocu ya da şarkıcı olacak gözüyle bakılıyordu çünkü ailesine gösteriler yapıp onları güldürmeye bayılıyordu. 5 yaşına geldiğinde en büyük hayali keman dersleri almaktı ama uygun bir öğretmen bulamadıklarından babası ona küçük bir keyboard aldı ve Şebnem de duyduğu her melodiyi çalmaya çalışarak kendi kendini eğitmeye başladı. İlkokul dönemlerinde ise Yalova'da ne kadar müzikal etkinlik ve kurs varsa hemen hepsine katıldı.Sabahları okuluna gidip; öğleden sonraları önlüğünü bile çıkarmadan sokaklarda oynayarak ilköğrenimini tamamladı ve kolej sınavlarına girip Bursa Koleji'nde yatılı öğrenci oldu...

Artık daha disiplinli bir hayatla karşı karşıyaydı ve okulu sosyal faaliyetler açısından pek zengin değildi. Bu yüzden derslerinin dışında zamanını paylaşacağı iyi bir arkadaşa ihtiyacı vardı ve işte o yıllarda müzik Şebnem'in hayatında hobi olmaktan çıkıp vazgeçilmez oldu.

Önce okulunun müzik grubunda sonra da çeşitli gruplarda solistlik yapmaya başladı. ''Gitar da çalabilsem keşke...'' deyip gitar dersleri almaya başladı. Çok hızlı öğreniyor ve öğrendiklerine yenilerini katmak için sevdiği şarkıların gitarlarını çalmaya çalışıyordu... Derken kendi grubunu kurmaya karar verdi. Bu grupta şarkı söyleyecek ve gitar çalacaktı. Fikirlerini, yakın hissettiği ve müzikle ilgilenen bazı arkadaşlarıyla paylaştı. İşte bir çok müzik dinleyicisinin hatırlayacağı Volvox böylece kurulmuş oldu... O dönemlerde kendi yaşındaki kız arkadaşlarının çoğu; ruj,oje gibi şeylerle ilgilenmeye başlamıştı. O ise gitar, gitar amfisi, kablo, distortion pedalı gibi şeylerle haşır neşirdi...

Şebnem o zamana kadar derslerinden hep yüksek notlar alırdı fakat birden bire eskiden 7, 8, 9, 10 aldığı derslerden; 0, 1, 2, gibi notlar almaya başladı. Okul idaresi; ailesini okula çağırıp çocuklarının müzik çalışmalarını derhal bırakması gerektiğini söylediler. Neyse ki Şebnem'in anne ve babası çocuklarının toparlanacağına inandıklarını söyleyerek; müziği Şebnem'in hayatından çıkarmak yerine kararı kendisine bıraktılar.

Şebnem, özel bir okulda okuduğunun bilincindeydi. Üniversite sınavları da yaklaşıyordu ve ailesini üzmek ya da hayal kırıklığına uğratmak istemiyordu. ''Ben nasıl olsa bir şekilde müziğime devam ederim!'' deyip kendini üniversite sınavı sendromunun içine attı. Matematiği seviyordu; işletme, ekonomi gibi bölümlerin kendine uygun olduğuna inanıp tercihini bu yönde kullandı.

ORTA DOĞU TEKNİK ÜNİVERSİTESİ-EKONOMİ BÖLÜMÜ'ne girdiğinde okulunu çok sevdi. Ama Volvox'taki bütün arkadaşları İstanbul'daydı ve bu yüzden biraz buruktu... Olsundu... Sabahları okuluna gidiyor; akşamları eve geldiğinde de her gün sevdiği bir albümü dinleyip gitarlarını ve vokallerini etüt ediyordu. Bu en az 4 saatini alıyordu ve geriye ders çalışacak zaman kalmıyordu. Şebnem ODTÜ'deki ilk yılını gayet iyi bir ortalamayla bitirdi. İkinci yıl başladığında ise okulunun müzik çalışmalarına engel olduğu düşüncesine kapıldı! Tüm zamanını müzikle geçirmek istiyordu. Ama ne yapacaktı? Okulu mu bırakacaktı???

Bunları düşündüğü zaman keyfi kaçıyordu, bu yüzden okuldaki ikinci yıl daha zor geçiyordu... Derken bir gece kararını verdi: İstanbul'a gidecek,arkadaşlarıyla bir araya gelip müzik yapacaktı. Karar verebildiği için içi rahattı ama ufak bir problem vardı. Şebnem'in annesi ve babası müzik çalışmalarına o güne dek hiç ses çıkarmamışlar hatta destek olmuşlardı. Annesini ikna edebileceğini biliyordu ama anlayışlı olduğu kadar otoriter de olan babasına bu durumu nasıl anlatacaktı? ''Babacım ben ODTÜ’yü bırakıp İstanbul'a yerleşmek istiyorum. Gitar çalıp şarkı söyleyeceğim. Ne olacağı belli olmaz, hiçbir garantiden sözedemem...'' mi diyecekti??? Ne de olsa her anne, baba çocuğunun geleceğini garanti altına almak isterdi ve bunlar kulağa pek de sağlam gelmiyordu.

Aynı hafta sonu Şebnem düşüncelerini ailesi ile paylaştı. Tahmin ettiği gibi annesi konuya daha ılımlı yaklaştı. Şimdi babasının ağzından çıkan kelimeleri bekliyordu. Hoş... Bir kez kararını vermişti...

Şebnem'in babası o kadar değerli ve tatlı bir babaydı ki ;''insan ancak çok sevdiği şeyleri yaparsa mutlu ve başarılı olur...'' deyip kızına belki hayatı boyunca alacağı en kıymetli dersi verdi...

Şebnem hiç vakit kaybetmeden valizlerini toplayıp İstanbul'a geldi. Volvox'la çeşitli rock barlarda çalmaya başladılar. Kendine bir ev tuttu. Hem müzik yapıyordu; hem de kendi ayakları üzerinde duruyordu; çoook mutluydu. Bazen haftada 5 gece çalıyorlardı ama hiç sıkılmıyordu; ta ki kendi şarkılarını söylemek isteyene kadar...

Çocuk denebilecek yaşlarda kurulan Volvox'un her bir elemanı hayatına yön vermek durumundaydı çünkü aradan uzun zaman geçmiş; tercihleri, öncelikleri değişmişti. Bazıları müziğe devam etti; bazıları ise hayatlarında yeni sayfalar açtılar... Böylece her elemanı için inanılmaz bir tecrübe ve adeta okul olan Volvox dönemi kapanmış oldu..

İşte bundan sonra Şebnem evine kapanıp yazmakta olduğu şarkıları tamamladı ve ilk albümü KADIN'ı müzikseverlerin beğenisine sundu. KADIN; müzikal açıdan bir çok ilki bünyesinde barındırıyordu. Albüm kısa sürede geniş bir dinleyici kitlesine ulaştı. Sahne performansı açısından zaten tecrübeli sayılabilecek Şebnem, bu başarısını albüm konserleriyle daha da büyüttü.

Sonraları; yeni şarkılar yapmaya başladı. Bu şarkılar Şebnem'in çıkaracağı ARTIK KISA CÜMLELER KURUYORUM ve PERDELER albümlerinin içeriğini oluşturacak; Şebnem popüler olmak için çabalamak yerine ilk albümünde tanışıp ilişki kurduğu dinleyici kitlesiyle büyümeyi deneyecekti. Bu tavrı zaman içinde Şebnem'in kendi kitlesini oluşturmasında etkili oldu. Sadece sevdiği işi yapmak niyetindeydi. Dinleyici kitlesinin beklentilerini karşılamaya çalışırken bir diğer taraftan da bunun kendi özgürlük alanını daraltmaması için uğraşıyordu, çünkü hep içinden geleni yapmak istiyordu ve bunun tüm olası sonuçlarıyla yüzleşmeye de hazırdı. Şebnem'in ülkemizdeki müzik endüstrisinin genel gerekliliklerinden farklı hatta aykırı yapısı; aynı zamanda besteciliği ve şarkıcılığı, yine zaman içinde sayısız başarılara imza atan ünlü prodüktör ARİF MARDİN'in bile dikkatini çekecek; bu gibi şeyler de Şebnem'e hiçbir şeyle kıyaslanmayacak kadar büyük mutluluk verecekti. Çünkü o manevi olarak tatmin olmadığı zaman gerisiyle hiç ilgilenmiyor, ancak içi rahatsa kendini başarılı hissediyordu.

Çok yakından takip edenler bileceklerdir; hayat Şebnem'e son yıllarda ailevi açıdan arka arkaya ağır tecrübeler de yaşattı. O da biraz yorgun olduğunu farkedip herşeye bir süre için ara verdi. Durdu. Olanı, biteni idrak edip sindirmeye çalıştı.

Zaman geçti... Yeniden gitarını aldı ve yeni şarkılar yazdı. Stüdyoya girip bu şarkıları arkadaşlarıyla birlikte kaydetti. Albümün adını KELİMELER YETSE... koydu. Artık daha sağlam, daha cesur hissediyordu. Heyecanını, inancını kaybetmeden müzik yapmaya devam edebildiği için kendini şanslı hissediyordu. Müziğin; müzisyenler ve dinleyiciler arasında bir çeşit AŞK ilişkisi olduğuna inanıp; aşkını taze tutmaya çalışan bir sevgili gibi hissediyordu...

Kelimelerin yettiği yere kadar anlattı ve en sonunda yetmediği yerde haykırdı “Her şey insanlar İçin”.“Müzik; üreten müzisyenlerin DÜNYASI, dinleyiciler de dünyalarının önemli bir parçası”.
Bir gün şirkete bir zarf  geldi; içinden çıkan “Elime alır almaz, şarkıyı kafamda duymaya başladım. Bu albüm için ilk yaptığım şarkı o oldu.” dediği Karin Karakaşlı’nın “Can Kırıkları” adlı kitabıydı.Dinlenmeye Amerika’ya gitti.Notlar almaya başladı zamanla…işte bu notlar büyüdü bir yılda ve yeni bir albüm olmak istedi.İlk iki albümünde prodüktörlüğünü yapan Tarkan Gözübüyük’le yeni bir albüm için yola koyuldu. Aslında albüm hazırdı  ve son şeklini ailesi olan ekibiyle verdi. İki yıl sonra 5 Temmuz’da sevenleriyle paylaştı CAN KIRIKLARI’nı.
Soundunun diğer albümlerden sert olduğunu “asıl içimde, içinde yüzdüğüm  bir deniz var” la vurguladı.Can kırıklarını, albümle aynı adı taşıyan “can kırıkları” , “çakıl taşları” na klip çekerek taçlandırdı; vedasını “Hoşça kal” ile sessiz sedasız yaptı.
 Can kırıkları’nın yankıları yeni başlamış ve devam ederken Şebnem yeni bir projenin peşine düştü.Konserlerinde kendisiyle olamayan ve konser havasını kendisiyle solumuş tüm sevenlerine o atmosferi herhangi bir zamanda oldukları yere taşıyabilmeleri,kendisiyle şarkı söyleyebilmeleri için senfonik konser DVD’si  projesinin hazırlıklarına başladı.Orhan Şallıel ile bu projesini paylaştı. 10 yılda beş albümünün en sevilen parçalarından oluşan bir repertuar oluşturdu. Pasaj Müzik etiketi ile DVD ve CD seçenekleriyle yayınlanan “10 Mart 2007
İstanbul Konseri” DVD’si, “Türkiye’nin En Çok Satan Konser DVD’si” ünvanını aldı.
 Bu sessiz sedasız hoşça kal’dan dört buçuk yıl sonra altı aylık stüdyo çalışmasının sonucunda “BENİM ADIM ORMAN” adlı 6. stüdyo albümüyle yeniden “Merhaba” dedi.Kendisine ait 12 parçanın bulunduğu albümün prodüktörlüğünü Tarkan Gözübüyük yaptı.Albümü 16 Aralık 2009 ‘da müzikseverleriyle buluştu...

Alıntıdır:  http://sebnemferahfan.net 

_______________________________________________________________________

Şebnem Ferah, Şebnem Ferah biyografiŞebnem Ferah dinleŞebnem Ferah fanŞebnem Ferah albümlerŞebnem Ferah hayat hikayesi
 
  Toplam 44618 ziyaretçi (84727 klik) buradaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol